Bugun...



Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) NEDİR? GDO’lu Gıdalar zararlı mıdır?

Canlıların hücrelerinde kalıtımı (Irsi özellikleri) bir sonraki kuşaklara aktaran unsurlar vardır. Bu unsurların çok büyük bir kısmı DNA adı verilen yapının içindedir. DNA’nın anlamlı bir parçasına “Gen” denir. Yani gen, bir DNA parçasıdır.

facebook-paylas
Güncelleme: 28-01-2025 12:57:52 Tarih: 28-01-2025 12:46

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) NEDİR? GDO’lu Gıdalar zararlı mıdır?

Bazı genler uzun bir DNA parçası iken bazıları daha kısa olabilir. Her bir gen, bir organizmaya gereken belirli proteinlerin inşası için gereken bilgiyi taşır. Bir gen, belli bir protein üretimi için gereken formülü içerir. Bir gen tek bir proteinin yapımından sorumlu olabileceği gibi birden fazla proteinin yapımına da (Farklı özelliklerin inşasına) iştirak edebilir. Özetle "GEN" anlamlı ve tanımlı bir DNA parçasıdır. Genler göz rengimizi, saç rengimizi, ten rengimizi, kısaca bütün fiziksel özelliklerimizi belirler. Bazı özelliklerimiz çok büyük oranda genlerimizin kontrolündeyken (Göz rengi gibi), bazı özelliklerimizin oluşumunda genlerimizle birlikte çevresel faktörler de (İklim, beslenme koşulları, coğrafik özellikler) etkilidir.

DNA’nın içinde bulunduğu yapının adına da KROMOZOM denir. Kromozomlar her türde farklı sayıdadır. Örneğin insanda 46 adet kromozom varken, solucanda 2, soğanda 16, maymunda 42, eğreltiotunda 500 kromozom bulunur. Bugün hangi canlıda ne kadar kromozom olduğunu bilmekle kalmıyor, birçok canlının kaç tane geni var, o gen hangi
kromozom üzerinde bunu dahi biliyoruz. İnsanın da bütün genlerini artık biliyoruz. Bu bilgi gelişen teknolojiyle birlikte "Acaba bir canlıdaki özel bir geni alıp, çoğaltıp, onu başka bir canlıya aktarabilir miyiz?" sorusunu gündeme getirdi. İşte bu soruya cevap arayan uzmanlar, istedikleri bir geni izole edip bunu başka bir canlıya aktarabildiler. Bu şekilde üretilmiş yeni canlıya "Genetiği Değiştirilmiş Organizma" (GDO) dendi.
GDO; herhangi bir tohumun genetik yapısında (kromozomlarında) gen eklemek ya da gen susturmak suretiyle değişiklik yapmaktır. Başka bir canlıdan bir geni kesip almak ve hedeflenen tohuma bu aktarma işlemi “Biyotekonoloji”, “moleküler biyoloji” ve özellikle “genetik mühendisliği” nin konusudur. Bir daha tanımlayacak olursak; genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), organizmanın gen diziliminin değiştirilmesi ya da gen aktarımı ile kendi doğasında bulunmayan bir özellik kazandırılmasıyla oluşan ürünlerdir. GDO’lar doğadaki bilginin ve doğal materyalin kullanılmasıyla üretilir. Yani sentetik materyaller kullanılmaz.
GDO ifadesi yerine “transgenik veya biyoteknolojik ürün” terimleri de sıklıkla kullanılmaktadır. GDO’ların ortaya çıkış gerekçesi mevcut tarımsal üretimin çok yakın zamanda insanoğlunu besleyemeyeceği düşüncesidir. Ancak “GDO” ile “Hibrit“ karıştırılmamalıdır. Hibrit; melezleme ile üretilmiş ve genleri ile oynanmamış tohumdur. Bugün “Tohum Tekeli” dendiğinde öncelikle “Hibrit tohumlar” anlaşılmalıdır. Çünkü hibrit tohumu ekerek yeni tohum elde edilemez. Ayrıca biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen GD tohumlarda ise yeniden ekildiği zaman ürün alınabilir; fakat yine çok uluslu şirketler tarafından pazarlanan bu tohumların kullanım hakkı patentli olduğu için yeniden ekimleri yasaktır. Yine GD tohumlarda da “terminating gene” olarak adlandırılan ve üremeyi sınırlandıran genler kullanıldığında hibrit tohumlar gibi tekele müsait hale gelebilir.
Aslında GDO lu ürünler çoktan hayatımızın içinde. Örneğin, şeker hastalarının kullandığı insülin, kanser ilaçları, aşılar GDO’lu ürünlerdir. Gıda sanayinde kullanılan enzimlerin çoğu GDO’ludur. Örneğin peynir mayası üretiminde kullanılan enzimler. Bu konuyu biraz açalım; Modern biyoteknolojinin getirdiği bilimsel ilerlemeler sonucu ortaya çıkan GDO'ların hayatın içerisinde uygulama alanları sağlık (kırmızı), tarım (yeşil), endüstri (beyaz) ve deniz ürünleri (mavi) olmak üzere dört gruba ayrılmaktadır. “Kırmızı biyoteknoloji” içerisinde yer alan insulin gibi hormonlar, biyokimyada kullanılan test kitleri, kanser ilaçları, aşılar, antibiyotik, kök hücre tedavisinde kullanılan birçok biyomolekül veya bileşik GDO'lu organizmalar tarafından ileri biyoteknolojik yöntemler kullanılarak üretilmektedir.
“Yeşil biyoteknoloji” ise tarımsal faaliyetleri kapsayan tohum, ıslah çalışmaları, bitki genetiği gibi çalışmalara paralel olarak birim alandan elde edilen üründe artışı sağlayan yeni tür veya cinsleri ortaya çıkarmak veya tarımda sürdürülebilir biyoteknolojik ürünlerin yaygınlaşmasını amaçlamaktadır. “Beyaz biyoteknoloji” daha çok gıda ve endüstri kapsamını içermekle birlikte, polimer, selüloz gibi hammaddelerin kağıt, tekstil gibi sektörlerde kullanımı ve gıda üretiminde verimin artırılması amacıyla büyük ölçekte gıda üretiminde hammaddelerin işlenmesinde kullanılan birçok biyomolekül (örn., enzim) elde edilmesine hizmet etmektedir.
“Mavi biyoteknoloji” ise deniz ürünlerinden elde edilen her türlü biyomolekül veya maddenin
hayatımızın içerisindeki kullanım alanlarıyla ilişkisi irdelemektedir. GDO konusu elbette büyük bir pazardır ve bu pazarın ticaret hacmi günümüz itibariyle 400-500 milyon dolardır. Bu renk tanımlamalarına yoğunlaştığımızda; dikkatler daha çok tarımsal üretimde kullanılan GDO’lar üzerinde toplanmaktadır. Günümüzde bitki ve hayvanlardan klasik ıslah (iyileştirme) yöntemleri (seleksiyon, melezleme, saf yetiştirme) ile elde edilen verim artışının sonuna geldiği düşünülmektedir. Yani “insanlığın açlık sorunu yaşamaması için biyoteknolojinin kaçınılmaz olduğunu iddia edenler vardır. Bunun da varacağı sonuç canlıların genlerine müdahale etmektir” denmektedir. Bu müdahale, başka bir canlıdaki genin, hedef tohuma aktarılması anlamına gelen GDO ‘dur.
Bazı kesimler ise “Dünyada klasik (konvansiyonel) yöntemlerle üretilen gıda tüm insanlığa yeter. Hatta 30 milyar insanı bile doyurabilir. İnsan nüfusu ise asla 12 milyarı aşamayacaktır. Öyleyse bu tip tehlikeli en azından sonuçları kuşkulu olabilecek yöntemlere gerek yoktur. Günümüzde yaşanan sorun adil paylaşım sorunudur. Bundan dolayı dolayı açlık yaşanıyor” düşüncesindedirler. Bu kesimler “GDO, tamamen gıdayı tek ele alma girişimdir ve biyolojik çeşitlilik yok edilecektir” iddiasını dillendirmektedirler.
Burada şimdi daha çok Tarımsal üretimdeki GDO’ları konuşacağız. İnsanların ve hayvanların beslenmesi amacıyla üretilen GDO'lu ürünlerin tamamına yakını bitkisel kaynaklıdır. Günümüzde genetiği değiştirilmiş hayvanların hayvansal üretimde kullanılması henüz bitkisel kaynaklı ürünlere oranlara çok daha düşüktür. Yani; insanların ve hayvanların beslenmesi amacıyla üretilen GDO'lu ürünlerin tamamına yakını bitkisel kaynaklıdır. GDO'lar bitkisel üretimde kullanımı herbisitler (yabani ot öldürücüler), insektisitler (zaralı böcek öldürcüler) ile birlikte virüs, bakteri ve mantarların neden olduğu hastalıklara karşı bitki direncinin artırılması, ayrıca ürünün raf ömrünün uzatılması ve besin bileşimlerinin iyileştirilerek kalitenin artırılması gibi amaçları kapsamaktadır.
Biyoteknolojinin tarihi 1970’li yıllara gitse de tarımsal ürünlere uygulanması daha yenidir. İlk GD gıda olarak üretimi 1990’lı yılların ortasına denk gelmektedir. Üretilen ilk GDO’lu tohumlar yüksek verimden ziyade raf ömrü uzun, zararlı böceklere/zararlı otlara dayanıklılık yönünde geliştirilmiştir. Piyasaya ilk sürülen ürün GD Domatestir (1996), ardından SOYA, MISIR, PAMUK, KOLZA ve PATATES piyasaya sürülmüştür.
GDO’lar üzerine üretilen şehir efsaneleri de vardır. Örneğin akrep geni aktarılmış pamuk, domuz geni aktarılmış çilek vb. Bunlar gerçek dışıdır. Böceklere, zararlı otlara dayanıklı ve bu sebeple daha az ilaçlama, gübreleme sulama gerektiren ürünler olarak dikkat çekmektedirler. Yabancı otlara dayanıklı olduğu ve daha az “toprak işleme” gerektirdiğinden erozyonun önlenmesinde katkı sağlamaktadırlar. Sıralanan bu özellikleri nedeniyle ekonomik anlamda ve çevresel açıdan ciddi avantajlara sahiptir.
A vitamini içeriği artırılan “GD Pirinç” (Altın Pirinç) Güneydoğu Asya’da A vitamini eksikliği çeken ve ciddi görme sorunları yaşayan 170 Milyon insana umut vermektedir. Sırf A vitamini eksikliğinden dolayı 3 milyon çocuğun kör olma riski altında olduğu düşünülürse anlamı daha iyi ortaya çıkar.
Klasik tarım yöntemleri kimyasalların (Gübre, böcek öldürücü, yabancı ot öldürücü vs) hem çevreyi kirletmiş, hem de başta kanser olmak üzere birçok tehlikeli hastalığın ana nedeni olarak insanlığı beslemesine rağmen tehdit etmektedir. Fakat piyasa da bulunan hiçbir transgenik ürün (GDO) yüksek verimli diye pazarlanmamıştır. Yukarıda anılan "dayanıklılık" öne çıkmıştır.Yüksek verimli olarak pazarlanan ürünler HİBRİTLERDİR ve hibritlere yukarıda değinilmiştir. Hibrit ile GDO'yu karıştırmamak gerekir. GDO ile ilgili eleştiriler de tabii ki vardır. GDO için yapılan eleştiriler;
1. Alerji yaptığı,
2. Kısırlık yaptığı
3. Antibiyotiklere direnç yarattığı
4. Doğal çevreyi (ekolojiyi) bozduğu
5. Tohum tekelleri oluşturacağı
6. Yerel çeşitlerin yok olacağı
7. Kanser yaptığı
8. Uzun vadede biyolojik çeşitliliği yok edeceği
9. Aktarılan genin sonradan olumsuz etkilerinin görülebileceği ve kontrol edilemeyeceğidir.
Bu eleştiriler ciddi eleştirilerdir ve insanların bu zararlardan rahatsız olmaları ve GDO'ya temkinli yaklaşmaları doğaldır. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) biyoteknolojinin tarım, ormancılık, balıkçılık gibi alanlarda güçlü çözümler üreten bir teknik olarak ele alınması gerektiğini kabul etmekte, ancak olası tehlikeler için uyarıcı bir güvenlik kuşağı oluşturma işini üstlenmektedirler.
Bir bilimsel doğruyu dünyada insanlara anlatmanın en önemli ve doğru aracı ULUSLARARASI HAKEMLİ BİLİMSEL dergilerde yayınlanmasıdır. GDO'ların yukarıda
sıraladığım zararlara neden olmadığına ilişkin en az yüzlerce ciddi bilimsel çalışma yayınlanmıştır bu dergilerde. Fakat zararlarını ispatlayan bilimsel çalışma sayısı başlangıçta çok çok azdı. Bunun nedeni olarak, GDO'nın zararlarına yönelik bilimsel Çalışmaların FONLANMADIĞI (Desteklenmediği) iddiaları da vardı. Fakat özellikle son 5 yılda, GDO ların zararlı ve kuşkulu yanlarına ilişkin bazı bilimsel yayınlar yayınlandı. Bu bilimsel yayınlarda, GD patates ile beslenen sıçanlar üzerinde yapılan çalışma sonuçları sıçanlarda kanser hücrelerinin geliştiğini ve beyin, karaciğer ve testis gelişiminin engellendiğini, karaciğerin bir kısmının köreldiğini, pankreas ve bağırsaklarda histolojik farklılıkların ortaya çıktığını kanıtlayan bulgular içermektedir. Bununla birlikte bağışıklık sistemi üzerinde de olumsuz etki yarattığı da görülmüştür.
FlavrSavr adlı genetiği değiştirilen domatesin deney hayvanlarında mide barsak sorunlarına neden olduğu ve ölüme kadar giden sonuçlara neden olduğu kanıtlanmıştır. Bunun üzerine FlavrSavr kısa sürede üretimden kaldırılmıştır. Benzer şekilde genetiği değiştirilen Bt mısırın tarım alanlarına ekiminden sonra alan çevresinde yaşayan bireylerde farklı alerjik veya immünolojik reaksiyonların geliştiği bildirilmiş, bunun üzerine deney hayvanları üzerinde yürütülen çalışmalarda ise üreme sorunlarının ortaya çıktığına ilişkin sonuçlara ulaşılmıştır.
Hayvan yemi olarak sıkça kullanılmaya başlanan transgenik soya fasulyesinin laboratuvar hayvanlarında karaciğer ve pankreas fonksiyonlarında değişim ile birlikte alerjik ve immünolojik reaksiyonlara yol açabileceği konusunda oldukça fazla çalışma sonucu bulunmaktadır. Buna karşın deney hayvanlarıyla 104 haftaya varan sürelerde yapılan multijenerasyon çalışmaları, kalıtsal herhangi bir genetik geçişin varlığını destekler nitelikte sonuçlar ortaya koymamıştır.
Dünyada en fazla GDO’lu ürün üreten ülkeler ABD, Çin, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerdir. AB ülkeleri CARTEGENA Protokolü olarak bilinen bir Biyogüvenlik protokolüne imza atmışlar ve bu konuya temkinli gibi görünmektelerse de endüstriyel gıda enzimi üretiminde Avrupa dünyadaki GDO'lu enzim üretiminin %75'ini gerçekleştirmektedir. Yine Avrupa'da 40 a yakın GDO’lu tarım ürününe üretim izni verilmiştir. Fakat Fransa, Almanya, Avusturya gibi bazı ülkeler izin vermemiştir. Türkiye'de de GDO üretimi ve ithalatı bir iki istisna dışında yasaktır. Son değişiklikle bazı zorunlu ilaçlarda bu ürünlerin ithalatı serbest hale getirilmiştir. Türkiye’de yem maddesi olarak sadece GD Soya’ya izin verilmiştir.
GDO tamamen karşı ya da taraf olunacak bir konu olarak görülmemelidir. Öyle görünüyor ki konu kaçınılmazdır. Yani insanlığın problemlerine çözüm olacak önemli bir alternatiftir. Burada önemli olan teknolojinin ETİK DIŞI kullanılmasının önüne geçmektir. Olası zararlarının üzerine yeterli bilimsel çalışma olmadığı doğrudur. Bu açıdan çokça bilimsel çalışma yapılmalıdır. Türkiye bu konunun dışında kalmamalıdır. Moleküler Biyoloji ve Genetik Mühendisliği konusunda çok sayıda akademisyen yurt dışına gönderilmiştir. Fakat Türkiye bu konuda hala olması gereken noktalarda değildir. Bu akademisyenlerden yararlanılmamaktadır. Hala laboratuvarlarımız yeterli değildir. GDO üzerine ciddi bilimsel çalışmalar sınırlıdır.
Özetle; 1. GDO tümden reddedilecek ya da hemen sarılacağımız bir konu değildir. Yararlarının ve tehditlerinin bilinmesi, kıyaslanması ve iyi hesaplanması gerekir. Yani bilimsel yöntemin kendisi ne insanlığın canına okumak isteyen bir zorbadır ne de kurtarıcı melek. Sorun, bilimsel yöntemlerden ziyade hem araştırma hem de üretim süreçlerini kârlılık hedefiyle yürütülmesini zorunlu kılan ekonomik (kapitalist) ilişkilerdedir.
2. Konu üzerine yorum yapanların çoğunun Genetik, Biyokimya, Tarım konularında az bilgi
sahibi olduğu söylenebilir.
3. GDO'lar kullanılmadan önce iki yönlü ciddi bilimsel çalışmalar yapılmalı. Bu süreç de kuşku uyandıracak müdahale olmamalıdır.
4. Toplum bazında bitki hastalık ve zararlılarına dirençli, verimi yüksek, ekim alanlarının her
yerini değerlendirebilecek potansiyele sahip olduğu iddiasıyla üretilen GDO’lü ürünler, başta
yarattığı sağlık problemleri, ekildiği alanlarda bitki çeşitliliğine verdiği zararlar nedeniyle kuşkuyla karşılanmaktadır. Bazı GDO’lü ürün üretimi askıya alınmıştır. Ama çok sayıda GDO'lu ürün üretilmektedir ve güvenle kullanılmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar GDO’lu ürünlere kuşku, korku veya endişe ile bakmaktadır. GDO’lar tam anlamıyla
aklanamamıştır ama tümden de zararlı olduğu ispat edilememiştir. Aslına tartışma potansiyel riskler üzerine yoğunlaşmaktadır. Zararlarının özellikle uzun vadede öncelikle ve özellikle tarımda görüleceği iddia edilmektedir. Ama disiplinler arası çalışmalarla bu zararların engellenebileceğini savunan çok sayıda bilim insanı da bulunmaktadır.
Sonuç olarak insanlığın kaliteli gıda ihtiyacını karşılayacak, evrimsel süreçlerin işleyişini dikkate alarak tarımsal üretim yapacak, aynı zamanda canlı-cansız doğa dinamizmini gözetecek, doğa ve toplum ilişkisini disiplinler arası çalışmalarla yürütecek, planlayacak sosyal bir sistemin varlığı bugün insanlığın birincil ihtiyacıdır. Konuya bu açıdan bakılmalıdır.
 
Tolga Tanolcay 
 
NOT: Bu derleme bilimsel bir makale olma iddiasında değildir. Sade bir dille yazmaya gayret
edilmiş ve konuya uzak olanları bilgilendirme amacı ile kaleme alınmıştır. Bazı kaynaklardaki cümleler aynen alınmış fakat kaynak/lar metin üzerine değil de yazının sonuna eklenmiştir.
KAYNAKLAR
1. Arcieri, M., 2016. Spread and Potential Risks of Genetically Modified Organisms. Agriculture and Agricultural Science Procedia 8 ( 2016 ) 552 – 559
2. Arvas ,Y.E., Kocaçalışkan, İ., 2020. Genetiği Değiştirilmiş Bitkilerin Biyogüvenlik Riskleri. Tr. J. Nature Sci. Volume 9, Issue 2, Page 201-210, 2020
3. Ateş, Z. G. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO) İlişkin Avrupa Birliği’ndeki Yasal Düzenlemeler. İnsan&İnsan, Yıl/Year 7, Sayı/Issue 24, Bahar/Spring 2020, 9-29
4. Cebirbay, M.A., Aktaş, N., 2018. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve Etkileri https://www.researchgate.net/publication/330673888
5. Çatalbaş,T. , Savaş, H.B., Gültekin, F., 2017. Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar ve İnsan Sağlığına Etkileri. Acta Medica Alanya 2017 Cilt : 1 Sayı : 3, 58-63
6. Çelik,V, Balık, D. , 2007. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 23 (1-2) 13 - 23 (2007)
7. Dona, A., Arvanitoyannis I.S. 2009. Health Risks of Genetically Modified Foods.  Critical Reviews in Food Science and Nutrition, 49 (2), 164-175.
8. Gurau, C., Ranchhod, A. 2016. The Futures of Genetically Modified Foods: Global Threat or Panacea?. Futures, 83, 24-36.
9. Kıvılcım Z (2012): Cartagena Protokolü ve Türkiye Biyogüvenlik Mevzuatı. Marmara Avrupa Araştırmaları Dergisi, 20, 99-121
10. Klich,J., Monarkh, V.V. 2019. GMO AND HEALTH RISKS SELECTED ISSUES. AGRICULTURE AND FORESTRY.
11. König A, Cockburn A, Crevel RWR, Debruyne E, Grafstroem R, Hammerling U, Kimber I, Knudsen I, Kuiper HA, Peijnenburg AACM, Poulsen M, Schauzu M, Wal JM, Penninks AH (2004): Assessment of the Safety of Foods Derived from Genetically Modified (GM) Crops. Food Chem Toxicol, 42, 1047-1088.
12. Leonelli, G.C., 2018. GMO risks, food security, climate change and the entrenchment of neo-liberal legal narratives. TRANSNATIONAL LEGAL THEORY 2018, VOL. 9, NOS. 3–4, 302–315
13. Olhan, E. 2010. Modern biyoteknolojinin tarımda kullanımının politik ve ekonomik yönden değerlendirilmesi: Farklı boyutlarıyla genetiği değiştirilmiş organizmalar, Ed.:
Aslan, D., Şengelen, M., Ankara Tabip Odası, Ankara, s. 9-14.
14. Özdin, M., 2019. Genetiği Değiştirilmiş Gıdaların İnsan ve Diğer Canlıların Sağlığı Üzerine Etkileri. Journal of Halal Life Medicine / Helal Yaşam Tıbbı Dergisi, 2019/1-
2/31-44
15. Schütte, G., Eckerstorfer, M., Rastelli, V., Reichenbecher, W., Restrepo-Vassalli, S., Ruohonen-Lehto, M., Saucy, A.G.W. and Mertens, M. 2017. Herbicide resistance and biodiversity: agronomic and environmental aspects of genetically modified herbicide- resistant plants. Environmental Sciences Europe, 29(1): 5.
16. Suzie, K., Ma, J.K.C., Drake, P.M.W., 2008. Genetically modified plants and human
health. J. R. Soc. Med. 101, 290e298
17. ŞAHİN, T.S., ARAL, Y., GÖKDAİ, A. 2018. Dünyada genetiği değiştirilmiş ürünler
pazar yapısı ve sosyo-ekonomik değerlendirme. Vet Hekim Der Derg 89(2): 85-108
18. Tsatsakis, A.M., Kouretas, D., Tzatzarakis, M.N., Stivaktakis, P., Tsarouhas, K.,
Golokhvast, K.S., Rakitskii, V.N., Tutelyan, V.A., Hernandez, A.F., Rezaee, R.,
Chung, G., Fenga, C., Engin, A.B., Neagu, M., Arsene, A.L., Docea, A.O., Gofita, E.,
Calina, D., Taitzoglou, I., Liesivuori, J., Hayes, A.W., Gutnikov, S., Tsitsimpiko, C.,2017. Simulating real life exposures to uncover possible risks to human health: a proposed consensus for a novel methodological approach. Hum. Exp. Toxicol. 36, 554e564
19. Tsatsakis, A.M., 1 , Muhammad Amjad Nawaz b, 1 , Victor A. Tutelyan c , Kirill S. Golokhvast d , Olga-Ioanna Kalantzi e , Duck Hwa Chung f , Sung Jo Kang g , Michael D. Coleman h , Nadia Tyshko c , Seung Hwan Yang b , Gyuhwa Chung b,2017. Impact on environment, ecosystem, diversity and health from culturing and using GMOs as feed and food. Impact on environment, ecosystem, diversity and health from culturing and using GMOs as feed and food. Food and Chemical Toxicology , Volume 107, Part A, September 2017, Pages 108-121
20. Zhang, C., Wohlhueter, R., Zhang, H. 2016. Genetically Modified Foods: A Critical review of Their Promise and Problems. Food Science and Human Wellness, 5, 116-
123.
 



Bu haber 136 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SAĞLIK Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YAZARLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
YUKARI YUKARI